25 Aralık 2009 Cuma

ANADOLU’DA ULU KADIN KİŞİLER VE HALK İNANÇLARI(1)



Bu yazıda, Anadolu’da çeşitli yerlerde bulunan ulu kadın kişilere ait türbe, yatır ve mezarlarla ilgili bilgi verilmekte ve bunlar çerçevesinde oluşan halk inançlarından bahsedilmektedir.

Bu yazı dizisi bölümler halinde yayınlanacak.

I.BÖLÜM



Esasen er olmak, gönül eri olmak erkekliğin ve dişiliğin üzerinde âdeta belirleyici üst kimlik sıfatıdır denilebilir. Erlik bir misyon taşıyıcılığı ise, ki öyledir; bu taşımayı muhakkak erkek, erden beklemek halk sofizmine de aykırıdır. Halk sufizminde “Dişi veliler, cinsiyet olarak fiziksel yapı itibarıyla dişi olanlar değildir. Dişi veliler, büyük veliler kategorisini oluşturur. Büyüklükleri daha verici ve daha üretken oluşlarındandır.
Esasen konunun felsefî ve analitik izahı bir tarafa bırakılırsa, Ahmet Yesevi’nin dini algılama ve yansıtma biçimi kadın kişilere kapalı olmayınca Horasan erliği er kişilik kapsamında ise kadın kişilik de Horasan kadını olmalıydı. Nitekim bacılar, analar veya bu isimle anılmasalar da aynı misyonu taşıyan ulu kızlar, gelinler, nineler, olmalı idiler ve nitekim vardırlar. Daha derinden düşünülünce ki, bunda zaruret vardır, Horasan erleri ilâhî kelimetullah için yola çıkmış er kişiler iken, bu kutsal davanın eri olabilmek için er kişi şartının aranması inancın mahiyetine aykırı olurdu. Bu arada Horasan erliği ilâhî misyonun bir döneme mahsus misyonerleri iken şüphesiz Anadolu’nun Türk-İslâm yurdu olması hedefine ulaşılmakta misyon devamlılığını yitirmedi. X. yy.daki arayış XV. yy. da da devam etti ve XX. yy.da devam etmektedir. Bu süreklilik sadece er kişilere has bir haz, bir ulûhiyet değildi. Tiplemenin merkezinde aşk vardı. İlâhî aşkı sadece cinsiyete mal etmek, aşkla, âşıklıkla bağdaşmazdı. Bunun içindir ki Allah rızası için canından olabilmek her türünden şehit olabilmek kadın kişilerimize de açık bir kapıdır. Ölmeden ölebilmek, nefs ıslahı ile insan-ı kâmile giden yola yönelmek genel anlamda
her sosyal statüdeki kadınlarımızın da doğal olarak hakkıdır. Bu arada, Ehl-i Beyt’ten olmak, sahabeden olmak, şeyh veya seyitlikten hareketle ulvi statü edinebilmek sadece cinsiyetlerden birinin tekelinde değildir. Biz bu incelememizde bunları da örneklendirmeye çalıştık. Tengricilik inancında Türk Tengre, ulusu yok olmaktan korurken Kağan İlteriş’i ve eşi Ece İl-Bilge’yi gönderiyordu. Hâl bu olunca kadının kutsiyeti gündeme gelir. Destanlarımızda kutsal varlıklardan gebe kalan kızların varlığı anlatılır. Alan Koya, gökten inen bir ilâhtan hamile kalır. Kazaklar, Sağın adlı bir beyin kırk cariyesinin parmaklarını suya daldırıp gebe kalmalarından türerler. Konunun Muhammediyet evveli Türk inanç dünyasındaki boyutuna da vesile oldukça değinmeye çalıştık. Umay Ana gibi kütlerde, cinsiyet bahsine yeterli olmasa da açıklık getirmeye çalıştık. Bu çalışmanın yetersizliğinin farkındayız. Evvelce daha ziyade Diyanet İşleri Başkanlığının arşiv kayıtlarını esas alarak çalışma yapıyor, bazı karşılaştırma ve yorumlarla çalışmamızı sürdürüyorduk. Bu defa aynı arşive ilâveten, yüksak lisans ve doktora tezlerini, il monografilerini ve makale ve bildirileri de kaynaklarımıza aldık. Amacımız ileride yapılacak yeni çalışmalarla türbeler etrafında oluşan kadın merkezli inançlardan hareketle eksikliğimizin giderilmesine katkıda bulunmaktadır. Bereket, fedakârlık ve benzeri alanlarda kadın kişilerimizde güzellikleri tespit edebilmek, böylece geleceğin kadın kişi tiplemesine katkıda bulunmaktır. Tespit edilebilen türbeler, belirli sıralamaya tabi tutulmadan aşağıda belirtilmektedir. Yeri geldikçe, bazı halk inançlarına ve bunların Türk kültüründeki yerine de değinilmektedir.
Kaynak:Yaşar KALAFAT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder